(MHA) AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında gerçekleştirildi. Toplantının ardından kameraların karşısına geçen AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, hem Türkiye’nin iç politikasını ilgilendiren konulara hem de bölgesel gelişmelere ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Çelik’in açıklamalarının odağında; Suriye meselesi, son dönemlerde artan sanal kumar tehditleri, KKTC’nin haklarını ilgilendiren Doğu Akdeniz gerilimi ve Türkiye’nin güvenlik politikaları yer aldı.
“Sanal kumar toplumu çürüten bir pandemiye dönüştü”
Ömer Çelik konuşmasının önemli bir bölümünü, Türkiye’de giderek yayılan sanal bahis ve kumar sorununa ayırdı. Çelik’e göre bu mesele artık sıradan bir suç alanı olmaktan çıkmış, toplumsal yapıyı hedef alan büyük bir tehdit hâline gelmiştir.
Çelik, teknolojik imkânların gelişmesiyle birlikte cep telefonları üzerinden gençlerin ve yetişkinlerin bu tür içeriklere çok daha kolay eriştiğini, bunun aile dramlarına ve hatta intiharlara zemin hazırladığının çeşitli raporlarla tespit edildiğini söyledi. Bu tablo karşısında hem hükümet hem de AK Parti’nin ilgili birimlerinin daha sert adımlar atacağını belirtti.
“Bu meseleye asla taviz vermeyeceğiz. Bu topluma yönelik bir çürüme girişimidir ve hem siyaseten hem hukuken en sert mücadeleyi yürüteceğiz” diyen Çelik, önceden açıklanan eylem planının daha sıkı takip edileceğini de sözlerine ekledi.
Suriye meselesi: Ülke üç ayrı tehditle kuşatılmaya çalışılıyor
Çelik’in açıklamalarının ikinci önemli ayağını Suriye’deki mevcut durum oluşturdu. Türkiye’nin Suriye politikasının sadece güvenlik açısından değil, aynı zamanda bölgenin geleceği ve istikrarı açısından yürütülen kapsamlı bir strateji olduğunu belirten Çelik, Suriye’deki ayrılıkçı girişimlerin yeniden hız kazandığına dikkat çekti.
1. Tehdit: Esad Artığı Unsurlar ve Lazkiye’deki Kışkırtmalar
Çelik, özellikle Lazkiye bölgesinde Esad rejiminin eski paramiliter yapılarının yeniden faaliyet göstermeye çalıştığını, bu unsurların bölgeyi parçalamaya dönük provokatif hamleler içinde olduğunu söyledi.
Bu unsurların Alevi ve Şii toplumunu manipüle ederek bölgesel bir kriz üretmeye çalıştığını fakat bu grupların hiçbir şekilde bölge halkını temsil etmediğini vurguladı.
2. Tehdit: Güneydeki Ayrılıkçı Dürzi Yapılanması
Çelik, Suriye’nin güneyindeki bazı Dürzi liderlerin Siyonist unsurlarla işbirliği içinde bağımsız bir yapılanma arayışına girmesinin bölgeyi daha kırılgan bir hale getirdiğini ifade etti. Bu hareketin de Dürzi halkının gerçek temsilcisi olmadığını söyledi.
3. Tehdit: SDG’nin Ayrılıkçılığı ve “Demokrasi” Maskesi
Çelik, SDG’nin kendisini demokrasi savunucusu gibi göstermeye çalışmasının “çok büyük bir siyasi manipülasyon” olduğunu ileri sürdü.
SDG’nin sözde kantonlar kurarak bölgede yeni bir demografi tasarladığını, petrol gelirlerini kontrol ederek “bir terör devleti prototipi” oluşturmaya çalıştığını, bunun da ne demokrasiyle ne de adem-i merkeziyetçilikle bağdaşmadığını söyledi.
“Tek vatan, tek ordu, tek devlet anlayışı olmadan Suriye’nin birliği korunamaz”
Çelik, Suriye’deki krizlerin kalıcı biçimde sona ermesi için esas çözümün 10 Mart Anlaşması olduğunu vurguladı. Çelik’e göre tarafların imzasını taşıyan bu mutabakat; silahlı grupların silah bırakmasını, teröre bulaşmamış unsurların Suriye ordusuna entegre edilmesini, ülkedeki tüm etnik ve dinî toplulukların haklarının güvence altına alınmasını ve ayrılıkçılığa ile nefret söylemine karşı ortak bir duruş sergilenmesini öngören kapsamlı bir çerçeve sunuyor. Bu bağlamda SDG’nin anlaşmayı hayata geçirmekten bilinçli şekilde kaçınmasının, örgütün farklı bir siyasi ajanda peşinde olduğunun açık göstergesi olduğunu belirten Çelik, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğü konusundaki kararlı tutumunu tekrar ederek “Tek vatan, tek ordu, tek devlet anlayışı olmadan Suriye’nin birliği korunamaz” ifadelerini kullandı.
“Terörsüz Türkiye, terörsüz bölge hedefimizden sapmayacağız”
Çelik, devlet kurumlarının Suriye’deki gelişmeleri anbean takip ettiğini, TSK ve MİT’in sahada teyit mekanizmasını en üst düzeyde işletmekte olduğunu söyledi.
Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla açılan yeni siyasal sürecin Türkiye açısından önemli bir fırsat olduğunu belirten Çelik, TBMM’de kurulan komisyonun süreci sahiplenmesinin milli iradenin gücünü gösterdiğini ifade etti.
Süreçte zaman zaman yavaşlamalar olabileceğini ancak hedefe doğru istikrarlı bir şekilde ilerlediklerini vurgulayan Çelik, “Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge hedefi ana odak olarak kalacaktır. Süreci şarampole yuvarlatmaya çalışan, marjinal ajandaları sokmaya kalkışan hiçbir girişime izin vermeyiz” dedi.
Doğu Akdeniz – KKTC’nin Hakları: GKRY’nin tutumu işgalciliktir
Çelik’in en sert ifadeleri, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Lübnan ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasına yönelik oldu. Bu anlaşmanın baştan sona hukuksuz olduğunu belirten Çelik, GKRY’nin hem KKTC’yi hem Türkiye’yi yok sayan bir tutum içine girdiğini söyleyerek, “Bu anlaşma bir gasp girişimidir. KKTC’nin egemenlik haklarını yok sayan hiçbir yaklaşımı kabul etmeyiz” diye konuştu.
Çelik ayrıca, Rum kesiminin bölgeyi bazı ülkelerin askeri üslerine açmaya çalıştığını, AB’nin Rum kesiminin şımarıklığına yıllarca direnemediğini, bu tutumun AB’nin güvenlik mimarisine bile zarar verdiğini ifade etti
Rum Yönetimi’nin AB Konsey Dönem Başkanlığı’nı kullanarak daha geniş bir “Akdeniz anlaşması” oluşturma çabasının da Ankara tarafından yakından izlendiğini belirtti.
KKTC’nin yetkileri
Çelik, KKTC’nin Akdeniz’de kendi deniz yetki alanlarını yeniden belirleme, ilan etme ve koruma hakkına sahip olduğunu da özellikle vurguladı.
Erdoğan Suriye’ye gidecek mi?
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriyeli vatandaşlarla buluşma ve onları Suriye’de ziyaret etme arzusunda olduğunu ancak yakın tarihte kesinleşmiş bir program bulunmadığını aktardı.
TSK konvoyları hakkında
Son günlerde Suriye’de kaydedilen Türk Silahlı Kuvvetleri konvoy hareketliliğiyle ilgili görüntülere de değinen Çelik, bunun olağan bir görev değişimi olduğunu, herhangi bir olağanüstü durumun söz konusu olmadığını söyledi.











